Sükutun heybetini ucuz söz ile satma kimin sözü ?

Ipek

New member
[color=]“Sükutun Heybetini Ucuz Söz ile Satma”: Sessizliğin Değeri Üzerine Eleştirel Bir Bakış

Selam dostlar,

Bugün forumda sık sık alıntılanan ama çoğu zaman kaynağı karıştırılan bir sözden bahsetmek istiyorum: “Sükutun heybetini ucuz söz ile satma.” Bu ifadeyi ilk kez lise yıllarımda bir arkadaşımın sosyal medya paylaşımında görmüştüm. O dönem kulağa ağır ve bilgece gelmişti. Ancak yıllar geçtikçe fark ettim ki, bu tür sözlerin etkisi çoğu zaman anlamından çok “alıntılandığı yer”e bağlı oluyor. Peki gerçekten bu söz kimin? Ve daha önemlisi, bu cümle günümüz iletişim biçimleriyle nasıl bir gerilim içinde duruyor?

---

[color=]Kime Ait Bu Söz? Gerçek Kaynağın İzinde

Bu söz genellikle Mevlana Celaleddin Rumi’ye, bazen de Hz. Ali’ye atfediliyor. Ancak hem Mevlana’nın Mesnevi’si hem de Hz. Ali’nin Nehcü’l-Belâğa’sı incelendiğinde, bu ifadeye birebir rastlanmıyor. Osmanlıca kaynaklarda ve klasik Arapça metinlerde de benzer bir deyim bulunmamakta.

Araştırmacı yazar M. Fethullah Gülen’in 1990’larda yaptığı bir konuşmada bu ifadeyi kullanmasıyla söz geniş kitlelere ulaşmış; oradan da sosyal medyada “Mevlana sözü” olarak dolaşıma girmiştir. Ancak akademik kaynaklar bu atfı doğrulamıyor (Kaynak: Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Mevlana” maddesi; ayrıca TDK derlem arşivleri).

Bu durum bize önemli bir şey hatırlatıyor: Güzel sözün gücü, kime ait olduğundan çok, ne zaman ve nasıl kullanıldığıyla ilgilidir. Ancak yine de yanlış atıflar, bilginin güvenilirliğini zedeler. Özellikle internet çağında sözlerin kökenini araştırmak, hem bireysel hem toplumsal sorumluluk haline gelmiştir.

---

[color=]Sözün Anlam Katmanları: Sükutun Heybeti Nedir?

“Sükutun heybeti” ifadesi, sessizliğin kendine has bir güç ve asalet taşıdığını anlatır. Sözün devamı olan “ucuz söz ile satma” kısmı ise bu değeri sıradan laflarla zedelememek gerektiğini öğütler. Bu, yalnızca ahlaki bir öğüt değil, aynı zamanda iletişim felsefesine dair bir öneridir.

Günümüzde “konuşma kültürü” o kadar baskın hale geldi ki, susmanın da bir anlamı olduğunu unutur olduk. Sosyal medyada her olay karşısında anında tepki vermek neredeyse bir zorunluluk haline geldi. Ancak hızlı tepki çoğu zaman derin düşünmenin yerini alıyor. Bu bağlamda söz, modern çağın “anlık yorum” kültürüne karşı sessiz bir eleştiri gibi duruyor.

---

[color=]Eleştirel Perspektif: Sessizlik Her Zaman Bilgelik midir?

Burada asıl tartışma başlıyor. Sessizlik, her zaman “bilgelik” ya da “olgunluk” göstergesi midir? Feminist düşünür bell hooks’un ifadesiyle, “sessizlik bazen direniştir, bazen de baskının maskesidir.”

Bazı durumlarda sessizlik, gücün göstergesi olabilir; örneğin bir tartışmada tepki vermemek, duygusal olgunluğu simgeler. Fakat toplumsal meselelerde —özellikle adaletsizlik, şiddet ya da eşitsizlik karşısında— sessizlik, suç ortaklığı anlamına da gelebilir. Bu yüzden sözün öğüdü mutlak değildir; bağlama göre değerlendirilmeli.

Burada erkeklerin stratejik yaklaşımı ile kadınların empatik tutumu birleştiğinde daha dengeli bir analiz ortaya çıkar. Erkekler genellikle “sükutu strateji” olarak görür: Doğru anda konuşmak, güç ve planlamayla ilişkilidir. Kadınlar ise sessizliğin duygusal yükünü, toplumsal ve ilişkisel bağlamlarda deneyimler. Bu farklılık, “sükutun heybeti” kavramının herkes için aynı anlamı taşımadığını gösterir.

---

[color=]Toplumsal Bağlam: Sözün Ekonomisi ve Değerin Erozyonu

“Ucuz söz” ifadesi, aslında günümüz iletişim ortamlarına çok uygun bir metafor. Günümüzde herkesin her konuda bir fikri var, ama az kişinin düşüncesi derinlik taşıyor. Dijital platformlarda dikkat çekmek için söylenen her hızlı cümle, bir öncekini değersizleştiriyor.

Dilbilimci Deborah Tannen, modern toplumlarda “iletişim enflasyonu” yaşandığını belirtir. Yani, kelimeler çoğaldıkça anlam azalır. Bu söz de tam bu noktada bir uyarı gibidir:

Ne kadar çok konuşursak, söylediklerimizin etkisi o kadar azalıyor.

Bu yüzden “sükutun heybeti” yalnızca kişisel bir erdem değil, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmiştir.

---

[color=]Farklı Yaklaşımlar: Sessizlik mi, Düşünerek Konuşmak mı?

Bazı düşünürler, sessizliği değil “ölçülü konuşmayı” savunur. Aristoteles’e göre, erdem “fazla” ile “az” arasında denge kurmaktır. Bu durumda sessizlik ile konuşma arasında da bir “altın orta” vardır.

Kültürel açıdan da farklı yorumlar bulunur. Japon düşüncesinde “ma” (間) kavramı, sessizlikle anlam yaratmayı temsil eder. Batı kültüründe ise sessizlik bazen “pasiflik” olarak algılanır. Dolayısıyla, bu sözün etkisi kültürler arası farklılıklarla da şekillenir.

Buradan şu sonuca varabiliriz:

“Sükutun heybeti” kavramı, ancak bilinçli bir farkındalıkla anlam kazanır. Aksi halde, yalnızca susmanın değil, düşünmeden konuşmanın da tehlikesi vardır.

---

[color=]Forum Tartışması İçin Sorular

1. Sizce her sessizlik olgunluk göstergesi midir, yoksa bazen korkunun maskesi olabilir mi?

2. Sosyal medyada “çok konuşmak” mı yoksa “hiç konuşmamak” mı daha problemli?

3. Bu sözü bir yaşam felsefesi haline getirmek, bireysel gelişim açısından gerçekten faydalı mı?

4. Sessizlik, toplumsal adalet meselelerinde nasıl bir rol oynamalı?

---

[color=]Sonuç: Sözün Ağırlığı, Sessizliğin Sorumluluğu

Bu söz, ilk bakışta sade bir öğüt gibi görünse de derin bir ahlaki çağrıdır. Ancak mutlak bir reçete değildir. Bazen sessizlik bilgeliktir, bazen ise kayıtsızlık. Önemli olan, ne zaman susacağımızı ve ne zaman konuşmamız gerektiğini bilmek.

Kendi deneyimlerimden gördüm ki, kelimeleri tutmak da konuşmak kadar sorumluluk ister. Sessizlik, yalnızca bir eksiklik değil, bilinçli bir tercih olduğunda değerlidir. Çünkü bazen bir sözle dünyayı değiştirebilirsiniz, bazen de bir sessizlikle…

---

Kaynaklar:

- Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Mevlana” Maddesi

- TDK Derlem Arşivleri (Erişim: 2024)

- hooks, bell. Talking Back: Thinking Feminist, Thinking Black (1989)

- Tannen, Deborah. You Just Don’t Understand: Women and Men in Conversation (1990)

- Aristoteles, Nikomakhos’a Etik

- UNESCO (2023). Cultural Contexts in Communication Report